6 Haziran 2013 Perşembe

İNSTAGRAM GÜNLÜĞÜM #2

Merhaba :)  İnstagramda beğenip paylaştığım fotoğrafları,blogger instagram günlüğüme eklemeye devam ediyorum. Takipte kalın :)

                                                Ablam ve ben :)

Piknik




                                                             

                                                       Spring

                                                           


                                                          Deniz yıldızı




                                          Baharın gelişi..



                                          Çocuk olmak..

2 Haziran 2013 Pazar

Şşştt...Dikkat Burada bebek uyuyor :)...

Merhaba :) Bugün sizinle, benim pek bir keyifle takip ettiğim bir fotoğrafçıyı tanıştıracağım. Kendileri Laura Brett. O bir bebek fotoğrafçısı. Atlanta'da yaşayan başarılı fotoğrafçıyı tesadüfen Google'da gezerken keşfettim. Ne iyi ettim. O günden beri sıkı takipçsiyim. Diğer fotoğrafçılardan farkı şu; yeni doğmuş uyuyan bebeklerin fotoğraflarını çekiyor. En doğal ve en masum halleriye. Fotoğraflarına bakarken insanın içi huzurla doluyor. Ha tabi bi de o miniklerin sarkmış yanaklarını sıktırıp öpmek istiyorsunuz :) En sevdiğim bir kaç fotoğrafı sizin için üstlerindeki yazılarla seslendirdim. Bu küçük bilmişlere hazır mısınız?  :)
Not: Laura Bret'e bi göz atmak isteyenler; şuraya bir TIK TIK



Merhaba ben kozamda uyuyorum.

 Hey bro! Give me five :)



Mmm uykum geldi lütfen birisi ışığı kapatabilir mi?



Ben uyumaaaam ve heeep gülerim.


                                        

                                        Hayat bazen gerçekten çok zor.

                                        

                                          Bu gün ne giysem ?
                                       

                                          Anne! Ablam beni kovaya koydu.
                                         
                                         Hey!

                                          
                                       
                                         Şimdi oyun zamanı diil Max bugün yoğunum.


                                           Sanırım ağlamak üzereyim
 


                                                      Burası çok rahat.                                                    



                                          Ayağımın altı var benim.



                                         Şapkam nasıl?



                                         Barış..Mutluluk..


                                         Yeni saç modelim



                                          Şapkasız uyuyamam.

31 Mayıs 2013 Cuma

Müzisyen Gözüyle #2

Merhaba :) 'Müzisyen Gözüyle' yazı dizisinin ikinci bölümünde size yeni bir grup daha tanıtıcam. Kore asıllı ikizlerden oluşan Avustralyalı iki müzisyen. Janice ve Sonia. Ben onlara ilk kez sosyal medyada rastladım. Şu Gangnam Sytle'ın patladığı, herkesin videolarını paylaştığı dönemlerde. İkizler Gangnam Style'a kendilerince bir yorum getirmişler.  Farklı bir yorum getirmekle kalmayıp, şarkıyı da baştan yazmışlar. Çok da iyi etmişler. Dinlerken Janice'in tierslerini çok sevdiğimi söylemek istiyorum. Bu versiyonda çılgın gibi dans etmiyorsunuz. Daha sade, daha slow..Pek bi keyifli olmuş. İyi Seyirler. Takipte kalın :)

30 Mayıs 2013 Perşembe

Hürrem Sultan'ın Burn Out Sendromu




YANDIM BİTTİM SENDROMUNA ACI PATLICAN ENZİMLERİ

Hürrem Sultan 'Burn Out' olmuş, yani tükenmişlik hastalığından muzdarip diyorlar;


Doğruysa, bence sebebi Meryem Uzerli’nin Avrupalı olması. Zira ‘tükenmişlik sendromu’ yani ‘Yandım Allah’ illeti Türklerin doğuştan bağışıklığı olan bir rahatsızlık. Millet olarak zaten kavruğuz; bu sendrom bizi olsa olsa çifte kavrulmuş yapar!

BİZ TÜRKÜZ BİZE Bİ ŞEY OLMAZ
Zira Meryem yarı Alman. Ve bizim iş hayatı kavramlarımız tabiatiyle ona uzak.
Nedir biz Türklerin iş hayatıyla ilgili prensipleri, hep birlikte sayalım:
Kervan yolda düzülür!
Allah kuvvet versin, hallolur.
Evelallah yaparız.
El ele verir altından kalkarız.
Bu işler kısmet işi.
Gelin ata binmiş, ya nasip demiş.
Mevlam kimseye kaldıramayacağı yük vermez.
Bir başlayalım da gerisi gelir.
Üçü yapan, beşi de yapar.
Üçe-beşe bakmayacaksın artık!
O yüzdendir ki bizde doktorlar haftada bin beş yüz saat, ameleler ‘bir milyon’ saat çalışır. O yüzdendir ki bizde esnaf gece on birde gerekirse bir kutu yoğurt satmak için dükkânını açar, terzi sabaha kadar uyumayıp elbise dikip bitirir, tabiat kanunları açısından imkânsız olsa da haftada 130 dakika dizi yazılıp çekilir.
Oysa Alman proje ister, plan ister, program ister, saat ister, insana yakışır bir hayat, düzgün çalışma süreleri ve tatil günü ister.
KIZ HAKLI BU HAYAT ÇOK ZOR
Bizde ‘burn out’ sendromuna genetik bağışıklık var. Muhtemelen baban günde 14 saat, haftada yedi gün, belki de sigortasız çalışmıştır, annen hem çalışıp hem ev hanımlığı yapıp bir yandan çocuk büyütmüştür, asgari ücret komiktir, tatile vakit yoktur, vakit olsa da para yoktur. İyi bir okula girip yabancı dil öğrenebilmek için para ve zaman bulup okuldan sonra kursa gitmek gerekir, üniversite ayrı derttir, kızların okuması zaten en başından lükstür, erkek için ufuktaki askerlik başlı başına ‘burn out’ sebebidir. Hepsini başardın diyelim, iş bulma ihtimali kaçtır ki? Bu sorunların hiçbirini yaşamayan tuzu kurulardansan bile, kenar süsü olarak da trafik çiledir, elektrik-su 2013’te hâlâ kesilmektedir ve bu vaziyette, pardon, kim kimin gözünün yaşına bakacaktır?
Buralarda haftada altı gün, günde 14 saat çalışmak, olsa olsa hayatta başına gelebilecek en şahane şeydir, her şeyden önce iş bulmuşsundur arkadaş!
Gelişigüzel seçilmiş bir Türk, Meryem’in saatlerinde ve şartlarında çalışıp Meryem’in onda biri ücret almaya başladığında, psikolojik sıkıntı geçirmez. Kurban keser, nazar boncuğu takar, etli pilav yapıp fakir fukaraya dağıtır, akrabaları çağırıp kutlama yapar ki; zaten akrabalar haberi duymuş, borç almak için kapıda bekliyorlardır!
Yanlış anlaşılmasın, Uzerli’nin yaşadığına ‘şımarıklık, lüks problem’ filan demiyorum. Kız haklıdır, bu hayat çok zordur. Yıllardır dizi yazıp oynuyorum, eylülden haziran sonuna, haftada yarım gün tatilim olan hafta enderdir. Dedikodusu, yalanı, asparagası, reytingi, şusu busu vardır bir de. ‘Burn out’un eşiğine gelmişliğim, “Ben bir zamanlar bu işten niye zevk alıyordum acaba, hatırlamıyorum” dediğim günler olmuştur. Ama dediğim gibi, hafızasız bir Türk’üm, 10 dakika sürer, hemen geçen hafta nasıl süründüğümü unutur devam ederim! Kalıtımsal ‘acı patlıcanlık’ olduğu sürece ne kırağı çalar ne de ‘tükenmişlik sendromu’ bünyede tutunur! Nezle gibi, iki hapşurur bir limonlu ıhlamur içersin,
korkar kaçar!
Kuşaklar boyu, savaştı, yoksulluktu, işsizlikti, ‘acı patlıcan enzimleri’ ve ‘balık hafızası’ bünyede gelişmiştir, fazla çalışmaktan ne olacaktır, bırak Allasen!
Kedilerin vücudu, Türklerin ruhu dokuz canlıdır! Ölüp ölüp bir daha dirilirsin! Tükenmişlik sendromu bizi tüketemez,
kendini tüketir!
Meryem’e tılsımlı ve şifalı sözler
Esasen ‘burn out’ bu topraklarda yüzyıllardır gizli gizli varolan bir illet. Gizli şeker gibi... Ama halk arasındaki adı ‘rahat battı’, ‘moralmanı bozuk’, ‘babanız uyuyor rahatsız etmeyin’, ‘gelin miskin çıktı’, ‘abiniz bunalmış, köye gönderdik’ olarak geçtiğinden, kimse kliniğe gitmez. İlaç olarak çay bahçesinde oturmak, köye gidip bahçede çapa yapmak, komşuya kahve falı baktırmak, dantel örmek, kayınbiraderle maç seyretmek, balkonda mangal yapmak, olmadı işini acık yalapşap yapmak tavsiye edilir! Sonuçta ‘memleketi sen mi kurtaracaksın?’dır! Ve ‘burn out’, bu umursamazlık karşısında küsüp kaçar!
Sezen Aksu’nun dediği gibi...  “Çocukluğumuz kavruk, gençliğimiz savruk”tur ve ‘tükenmişlik bizden korksun’dur! “Biz Türküz, bize bir şey olmaz” çoğu hastalık için değil ama ‘burn out’ sendromu için yüzde 100 doğrudur!
Kavruk halkız. ‘Burn out’, yani ‘yandım bittim’ illetiyle, olsa olsa çifte kavrulmuş oluruz, ne var ki?
Meryem bir köye gitsin, acık çapa yapsın, dönüşte de daha yalapşap oynasın, bitti gitti... Zaten sezon finaline üç-beş hafta kaldı. Kendisini birkaç hafta önce bir yerde görüp, ferahlık ve dayanma gücü veren üç cümle söyleyeydim bunlar olmazdı. Söz konusu sözler tılsımlıdır, kalbe ferahlık, vücuda kuvvet ve dayanma gücü verir. Şöyle ki:
1) Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik, dayan.
2) Sen mi kurtaracan bu işi be gülüm?
3) Aman kızım boşver, akarken doldur!
Adapte ol Meryem. Akıntıya bırak kendini. Adaptasyon doğanın en güçlü silahıdır. Maalesef…

Gülse Birsel
 :)

22 Mayıs 2013 Çarşamba

İNSTAGRAM GÜNLÜĞÜ#PHOTOS OF THE DAY#1

İnstagram, benim sürekli takip ettiğim bir uygulama. Fotoğraflarınız, profesyonel bir fotoğrafçının elinden çıkmışçasına 10 snyede güzelleşiveriyor instagramla. Bu günlerde instagramda neler paylaşmışım bakalım. 










Müzisyen Gözüyle Retropol

Retropolde şimdi müzik yolculuğuna çıkıyoruz. Retro şarkılardan günümüze kadar geliyoruz. Sizlere gözümden kaçmayan bir grubu tanıtmak istiyorum. Kendilerine PENTATONIX demişler. 5 kişi olan grubun arasında bir kimyacı olduğunu düşünüyorum. Grup ismi Pentatonix. (Pentan=kimyada 5 demektir, Tonik:Kimyasal bir temizleyicidir). Güzel grup ismi, ben isimlerini de kendilerini de sevdim. Evolution of Music (Müziğin Evrimi) isimli videolarında, 1920lerden başlayıp günümüze kadar hit olmuş şarkıları kendi tarzlarında yorumlamışlar. Pek keyifli bir medley olmuş. Buyurun bir retropol yolculuğu yapın, seveceksiniz :)

Merhaba :)


Bu benim ilk blog yazım olacak. O yüzden heyecanlıyım :) Blog nedir niçin yazılır gibi şeyleri merakımdan googleladım ve Türkiye'de en çok takipçisi olan bloggerlara şöyle bir göz attım. Hepsinin bu başarılarının ortak yönü samimi dilleri ve doğallıklarıydı bence. Genelde bloglarını web günlüğü halinde tutmuşlar. Bu, takipçilerinde merak ve süreklilik uyandırıyor olmalı..Bu yüzden, sitelerden copy-paste yapıp, bloğu kişiliğinle yoğurmadan bilgi yığınına boğmak yerine, plansızca yazmak istiyorum buraya. Gözüme takılanlar burada olucak. Blogumun adını düşündüm düşündüm, RETROPOL ismini sevdim :). Retro, yani eskiden günümüze kadar gelmiş, bize o havayı tekrardan hissettirebilen şeyleri seviyorum...müzikler, 45likler, long play plaklar, dönem kadınları..Dönem kadınları demişken biraz retro yolculuğa çıkartayım sizi. Bu yolculuğun adı RETROPOL. Hepiniz hoşgeldinizz :) 

Bunlar benim dönem kadınlarım;
Audrey Hepburn

Cat & Woman
Audrey Hepburn the White Swan
Ve Marilyn Monroe